Ümit Özdağ, partisinin bugün Ankara’da toplanan Harikulâde Büyük Kongresi’nde konuştu. Özdağ, özetle şunları söyledi:
“GELECEK ON YILLARDA DÜNYA SİYASETİNE BU GÖÇLER VE BU GÖÇLERİN NEDEN OLDUĞU SAVAŞLAR DAMGASINI VURACAK”
“Bugün yaşadığımız derinliklerdeki krizi lakin dünya, İkinci Dünya Savaşı devrinde yaşamıştı. Neoliberal globalleşme, 2008 finansal krizinden sonra uğradığı büyük çöküşü kademeden korona salgını periyodunda son ağır darbeyi aldı. Global ekonomik ve politik nizam yıkılmaya başladı. Globalleşme çökerken ulusal devletler ve ulusal ekonomiler geri dönmeye başladılar. Fakat, 40 yıllık globalleşme sürecinin kurumları ve araçları, bu yeni yaşadığımız devrin muhtaçlıkları ile ahenk içinde değil, tersine çelişki içinde. Bu da krizi daha da ağırlaştırıyor. Ekonomik krizin lakin global savaş ile aşılabileceğine olan inanç da gelişiyor. Global krizi daha da ağırlaştıran bir konu var; o da global ısınma.
Küresel ısınma ile tarımda verimlilik düşüyor, açlık yaygınlaşıyor, pak su kaynakları azalıyor ve kitlesel göçler başlıyor. Bu kitlesel göçler, gelecek 30 yıl içinde de devam edecek. Ülkemiz, yalnızca Suriye’den ve Afganistan’dan stratejik göç mühendisliği ile göç almıyor. Artık Pakistan’dan ve Afrika’dan global ısınma nedeni ile de göç alıyoruz ve gelecek on yıllarda dünya siyasetine bu göçler ve bu göçlerin neden olduğu savaşlar damgasını vuracak.
“2009’DAN İTİBAREN RECEP TAYYİP ERDOĞAN, FETÖ’NÜN BİR CASUSLUK ÖRGÜTÜ OLDUĞUNU BİLİYORDU”
Türk milleti, yalnızca büyük dış problemler ile karşı karşıya değil. Bilakis, bu dış meseleler kadar büyük, hatta onlardan daha da tehlikeli iç meselelerimiz da var. Ağır bir devlet krizi yaşıyoruz. Biz, 4 bin yıldan beri devleti olan bir milletiz. Tarihte yalnızca iki tane millet var; biz Türkler ve Çinliler, 4 bin yıldan beri milleti olan.
Biz o denli bir periyoda geldik ki bu periyotta Erdoğan var. 2009’dan itibaren Recep Tayyip Erdoğan, FETÖ’nün bir casusluk örgütü olduğunu biliyordu. 2009’da Recep Tayyip Erdoğan’ın önüne, Türkiye’de bir yabancı servisin yaptığı istihbarat operasyonun belgesi, Türk istihbaratçılar tarafından götürüldü. Bu operasyonda FETÖ’nün nasıl faal misyon aldığını anlayınca Erdoğan, Başbakanlık’ta, odasında belgeyi fırlattı ve şöyle bağırdı; ‘Bunlar casus’. Pekala madem casus olduklarını biliyordun, neden 2010’da referanduma bunlarla gittin? Neden casus olduğunu biliyordun bunların?
“ÖN GÖRÜŞSÜZ SİYASET İLE DOĞU AKDENİZ’DE VE ORTA DOĞU’DA BİZİ YALNIZLAŞTIRDILAR VE BİRÇOK KOMŞUMUZU YUNANİSTAN’IN, KIBRIS’IN RUM KESİMİ’NİN KUCAĞINA ATTILAR”
Devlette liyakat prensibi terkedildi; devlet bürokratlarının yerine yeteneksiz ve bilgisiz, parti bürokratları aldı. Yargı, bağımsızlığını yitirdi; FETÖ 15 Temmuz sonrasında kelamda tasfiye edildi, fakat yargı hâlâ cemaatlerin ve tarikatların denetiminde. AKP’li avukatlar hâkim yapıldı, adaletsiz dağıtım yeni bir boyut kazandı. Özetle AKP’nin devleti ve Türk ordusunu tahrip etme süreci ne yazık ki devam ediyor. Yaşadığımız devlet krizi, yalnızca devletin iç yapısını değil, devletin dış siyasetini da tahrip etti. Dışişleri Bakanlığı üzere uzmanlık gerektiren bir bakanlığa, ‘kakara makara’ büyükelçiler, Taliban başlı diplomatlar, parti komiserleri ve tek vazifeleri reisin muhasebe müdürlüğünü yapmak olan büyükelçiler ile dolduruldu. Dış siyasetimizi, ulusal bir çizgiden Müslüman Kardeşler eksenine oturttular. Arap’tan fazla Arapçı, Filistin’den fazla Filistinci, Hamas’tan fazla Hamasçı oldular. Bu ön görüşsüz siyaset ile Doğu Akdeniz’de ve Orta Doğu’da bizi yalnızlaştırdılar ve birçok komşumuzu Yunanistan’ın, Kıbrıs’ın Rum kısmının kucağına attılar.
“TÜRKİYE’YE MİLYONLARCA SIĞINMACIYI DOLDURMANIN MAKSADI, GÜNÜ GELDİĞİNDE TÜRKİYE’DE İÇ SAVAŞ BAŞLATMAKTIR”
‘Ne keyifli Türküm diyene’ diye haykırıyoruz lakin biz Türkler keyifli değiliz. Hayır değiliz, zira Cumhuriyet tarihinin en ağır ekonomik krizini yaşıyoruz. İthalata dayalı, üretimi tasfiye eden bir ekonomik siyaset izlemişler. İhracatı büsbütün dışlamışlar ve iç talebi artırıp ‘bunu kredi ile ödeyin’ demişler. İmalat endüstrisini tasfiye ederken her şeyi betona yatırmışlar. Fabrika yerine AVM ve rezidanslara dayanan beton iktisadı sürdürülmüş. Bugün, nüfusun yüzde 1’i ulusal gelirin yüzde 24’ünü alırken nüfusun yüzde 50’si lakin yüzde 14’ünü alıyor. Bu, soyulduğumuzun göstergesi. Bütün bu ekonomik krizi, devlet krizini daha da ağırlaştıran bir kriz var ki o da sığınmacılar krizi. Türkiye, dünya tarihinin en büyük göçü ile karşı karşıya. 13 milyon kaçak sığınmacı geldi. Süreksiz muhafaza altındaki Suriyeli sayısı 6 milyon 707 bin, memleketler arası muhafaza altındaki 570 bin, ikamet müsaadesi olanların sayısı 2 milyon 600 bin, vatandaşlık alan Suriyeli sayısı 1 buçuk milyon, vatandaşlık alan öteki milletler sayısı 250 bin; kaçak Afgan sayısı 1 milyon 750 bin. Toplam 11 milyon 482 bin ediyor. Bunların içerisinde Afrika’dan gelenler yok. Hiçbir devlet, bu türlü büyük bir göçü kaldıramaz. Kentlerimiz, mahallerimiz sessiz bir biçimde istila edilirken, dünyanın en kalitesiz nüfusu Türkiye’yi işgal ederken kendi ülkelerinde ilkokul mezunu bile olmayanlar ile adeta Orta Doğu’nun çöplüğüne dönüyor ülkemiz. Öte yandan AKP’nin baskıcı siyasetlerinden ötürü genç tabiplerimiz, avukatlarımız, eczacılarımız yurt dışına kaçıyorlar. Türkiye’ye milyonlarca sığınmacıyı doldurmanın hedefi, günü geldiğinde Türkiye’de iç savaş başlatmaktır.
“KADINLARA YÖNELİK DAYATMALARIN, BASKILARIN, ŞİDDETİN OLMADIĞI BİR TÜRKİYE İSTİYORUZ”
Değerli bayanlar, siz de gençler üzere öfkelenmekte haklısınız. Çocuklarınıza istediğiniz eti, sebzeyi alamadığınız, onun istediği yemekleri yapamadığınız için öfkelisiniz. Pazarda daha ucuza zerzevat, meyve bulmak için dolaştıktan ve yarı boş file ile konuta dönmekten ötürü öfkelisiniz. Sokaklarda, metroda sığınmacıların size saldırgan gözlerle bakmasından ötürü öfkelisiniz. Birisi ‘Kadın mıdır, kız mıdır bilemem’ diye konuştuğu için öfkelisiniz. Biz de Zafer Partisi olarak diyoruz ki “Bu maymunların canı cehenneme’. Bayanlara yönelik dayatmaların, baskıların, şiddetin olmadığı bir Türkiye istiyoruz. Bayanların kendi ayakları üzerinde seçim yapma özgürlüklerinin kısıtlanmadığı bir ülke istiyoruz.
Dört sene içerisinde kesin ve kararlı adımlarla neler yapmak istediğimizi sizinle paylaşmak istiyorum: Tarımda Hollanda, endüstride Almanya, eğitimde Japonya, sıhhatte Kanada, bilimsel araştırmalarda ABD üzere bir Türkiye istiyoruz. Üniversite öğrencilerinin tek kişilik odalarda kaldıkları devlet yurtları olan, okulda geniş bahçeleri içerisinde spor tesisine sahip olduğu, ileri teknoloji geliştiren üniversitelerin sanayi ile güçlü iş birliği yaptığı, okulların geniş bahçeleri içinde spor tesislerin sahip olduğu, göçlerin durdurulduğu ve geri çevrildiği bir Atatürk Türkiye’si istiyoruz.
“13 MİLYON SIĞINMACI VE KAÇAK GERİ DÖNÜNCE ENFLASYON YÜZDE 15, YÜZDE 20 DÜŞECEK”
İlk işimiz, 13 milyon sığınmacının, kaçağın Anadolu Kalesi projesi ile yurtlarına geri dönüşünü sağlamak olacak. 13 milyon sığınmacı vatanlarına dönmeden ülkemiz yaşadığı ekonomik krizi aşamaz, tersine ekonomik kriz daha da derinleşir… Türk milletinin kimseden müsaade almaya gereksinimi yoktur bu geri dönüş için. 13 milyon sığınmacı ve kaçak geri dönünce enflasyon yüzde 15, yüzde 20 düşecek. Hayat ucuzlayacak, kiralar azalacak, gayrimenkul fiyatları düşecek, hastanelerde hasta sayısı azalacak.”